top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıUzm Dyt Doğa Peksever

Mikrobiyom ve Beyin-Bağırsak Aksı ile Ruh Sağlığı


Psikiyatrik bozukluklar; özellikle depresyon ve anksiyete bozuklukları, küresel hastalık yükünün önemli bir bileşenidir. Topluma dayalı verilere göre tahminler, gelecek yıllarda psikiyatrik bozuklukların önemli ölçüde artacağını göstermektedir.



Depresyon hastalarının sadece üçte biri ilaç tedavisi ile iyileşme gösterir. Reçetelenen ilaçların çoğu istenmeyen yan etkilere neden olarak psikiyatrik hastaların yaklaşık %50'sinin ilaç tedavilerini erken bırakmasına neden olmaktadır.


Hızlı kentleşmenin etkisiyle yaşam tarzımız ve beslenme şekli son yıllarda büyük ölçüde değişmiştir. Bu değişiklikler batı, kentleşmiş ülkelerde yüksek depresyon ve diğer psikiyatrik bozukluklarla ilişkili olarak saptanmıştır. Bu doğrultuda diyet ve beslenme, somatik ve psikiyatrik bozuklukların oluşum ve ilerleyişinde katkıda bulunan önemli bir faktör olarak görülmektedir.


Kentleşmiş ülkelerin sakinleri olarak, neredeyse sınırsız gıda mevcudiyetine rağmen, genellikle besin açısından fakir, enerjisi yoğun, genetik olarak değiştirilmiş ve işlenmiş gıdaları tercih ediyoruz.


Sonuç olarak; çoğumuz aşırı besleniyor ve yetersiz besleniyoruz.

Yani kalori sayısında artış olmasına rağmen, beslenme önerilerini karşılamıyoruz.


Diyetin ruh sağlığını nasıl etkilediğinin kesin mekanizmaları şu anda geniş çapta araştırılmaktadır. Sebze, meyve, deniz ürünleri, balık, tam tahıllar, yağsız et ve yağlı tohumlar gibi tüm gıdaları içeren geleneksel bir diyet, çeşitli hastalıkların iyi bir şekilde önlenmesine yardımcı olur.


Diyet alışkanlıklarımız depresyon gibi psikiyatrik bozuklukların oluşumunda rol oynadığı bilinen bağırsak bakterilerini, bağışıklık sistemini ve iltihaplanma devrelerini modüle etmektedir.


Son birkaç yılda, diyetimizin kalitesi ile ruh sağlığı arasındaki bağlantıyı tanımlamayı amaçlayan çalışmaların sayısı hızla artmaktadır. Örneğin, yüksek kaliteli bir diyet daha düşük depresyon oranlarına ve daha düşük intihar riski ile ilişkili bulunmuştur.


Psikiyatrik hastalığın önlenmesi için diyetin erken modifikasyonu çok önemlidir.

Akdeniz diyeti Akdeniz ülkelerinden ilham alan bir diyet şeklidir. Son birkaç yıldaki çalışmalar, bu tür diyetin sadece daha düşük kardiyovasküler bozukluk görülme sıklığına değil, aynı zamanda daha iyi bir ruh sağlığı durumuna da yol açtığını göstermiştir.


Klasik bir Akdeniz Diyeti bu ana bileşenlerden oluşur: sebze, meyve, yağlı tohumlar, baklagiller, balık ve doymamış yağ asitleri


1920'den beri tavsiye edilen bir başka diyet de ketojenik diyettir. Hayvan modellerinde, ketojenik diyet, anksiyete ile ilişkili davranışlar, depresyon benzeri davranış, otizm spektrum bozukluğu ile ilişkili ve şizofreni ile ilişkili davranış, kısmen bağırsak mikrobiyotasındaki değişikliklere atfedilebilecek eylemler geliştirmiştir. Bununla birlikte, bu çalışmaların insan koşullarına sınırlı genelleme kabiliyeti vardır. Bugüne kadar, hastalardaki çalışmalar eksik ve sonuçsuzdur. Bu nedenle, ruhsal bozukluklarda ketojenik diyet kullanımı için yeterli kanıt yoktur!


Bağırsak Mikrobiyomu: Mikrobiyota, vücudumuzun hem iç hem de dış yüzeylerinde bulunur (cilt, ağız boşluğu, genitoüriner sistem ve gastrointestinal sistem gibi). Her bakteri genetik materyal içerir. Mikrobiyotada bulunan tüm genlerin ve genomların toplamına “mikrobiyom” denir.


Beyin Bağırsak Aksı: Bağırsak ve beyin arasında, beyin- bağırsak aksı adı verilen ve bağırsağın sinir sistemini merkezi sinir sistemine bağlayan iki yönlü bir iletişim yolu vardır.


Bu nedenle, bağırsak mikrobiyotası ve diyet, psikiyatrik bozuklukların oluşumunda rol oynadığı gösterilen bu beyin-bağırsak etkileşim sisteminde önemli bir rol oynamaktadır.

Örneğin, obezite ile birlikte bir dizi zihinsel bozuklukta bakteri türü sayısında azalma olduğu bildirilmiştir.


Peki mekanizması nasıl oluyor?

Psikiyatrik açıdan bakıldığında, özellikle serotonin (halk arasında mutluluk hormonu olarak bilinir) metabolizmasına doğrudan müdahale etmesi ilginçtir.


İkincisi, hasarlı bir bağırsak florası “disbiozis” bağırsak mukozasının geçirgenliğinin artmasına “sızdıran bağırsak” katkıda bulunur, bu da bağışıklık yanıtının artmasına ve psikiyatrik hastalıkların önemli bir nedeni olan kronik nöroinflamasyona neden olur. Bu inflamatuar yanıt da bakteriyel bileşenlerle dolaşımdaki makrofajlara ve monositlere bağlandığında ortaya çıkan sitokin üretimini uyarabilir. Son zamanlarda, sitokin blokerleri gelecekteki bir ilaç tedavisi hedefi olarak tartışılmaktadır.


Diyet yaklaşımları bağırsak bakterilerini ve kısa zincirli yağ asitleri gibi bakteri metabolitlerini değiştirebilir, sitokin üretimini azaltabilir, genel inflamasyonu azaltabilir ve mevcut ilaç tedavilerinin yaklaşımların etkisini artırabilir.


‘Psikiyatrik ilaç tedavisinin mikrobiyom üzerindeki etkileri şu ana kadar çok çalışılmamıştır, ancak bunların antibiyotik özellikleri gösterebileceği ve bu nedenle bağırsak mikrobiyomu üzerinde kalıcı etkileri olabileceğine dair göstergeler bulunmaktadır.’


Hastaların spesifik beslenme eksikliklerini gidermek, bağırsak mikrobiyotasını dengelemek, kronik inflamasyonu azaltmak ve farmakolojik ve psikoterapötik tedavinin etkilerini optimize etmek için özel diyetler tedavide kullanılmalıdır.


Son birkaç yıldır, uzun süredir göz ardı edilen bir uzmanlık alanı olan beslenme ve zihinsel hastalıklar üzerine yapılan çalışmaların sayısı artmıştır; bununla birlikte, hastalar için özel diyet önerileri üzerine daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.


Yeterli ve dengeli beslenme mikrobiyom sağlığı, düşük inflamasyon ve diğer psikoterapötik ve ilaç müdahalelerinin etkinliği için temel oluşturmaktadır.



Mörkl S, Wagner-Skacel J, Lahousen T, Lackner S, Holasek S, J, Bengesser S, A, Painold A, Holl A, K, Reininghaus E, Z: The Role of Nutrition and the Gut-Brain Axis in Psychiatry: A Review of the Literature. Neuropsychobiology 2020;79:80-88. doi: 10.1159/000492834

109 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page